2 Ocak 2012 Pazartesi

Her Şeyi Yeni Bir Şeyden Beklemek


Yeni yıldan, yeni işten, yeni eşten…

Geçmişi, geçmişte yaptığımız herşeyi silip atıp, gelecekte başımıza gelmesini istediğimiz, iyi olan her şeyi, sanki geçmişte yaşadıklarımızın bizimle alakası yokmuş gibi, kendimizde en küçük bir değişiklik yapmadan, yeni olandan beklemek… 
Ne uzun cümle, hayat karmaşası gibi!

Oysa bir cümlenin anlaşılır olması için, daha kısa, daha net olması gerekir. Söylemek istediklerimizi bölerek, ayrı ayrı cümlelerde belirtmek, aralara nokta koymak, bazen ucu açık bırakmak…

Her şeyi bir cümleye yüklememek, her şeyi, o aynı cümle içine sokmamak, bölmek, ayrı ayrı anlamlandırmak…

Hayatımız, kurduğumuz cümleler gibi.
Hayatımızdaki herşey ayrı bir cümle.
Ailemiz, işimiz, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz…
Korkularımız, heveslerimiz, planlarımız, plansız anlarımız, hepsi ayrı cümleler.

Olmalı!

Ama yapamıyoruz. 
En küçük bir memnuniyetsizliğimiz, tüm hayatımızı zehir ediyor bir anda. Etrafımız sevgi dolu insanlarla sarılıyken, sağlığımız yerinde, çoluk çocuğumuz mutluyken, beklediğimiz terfiyi alamadığımızda, yerle bir oluyor dünyamız. Kelimeler ters dönüyor, cümleler birbirine karışıyor. Başka başka harfler çıkıyor karşımıza, tanıyamadığımız, telaffuz edemediğimiz. Kafamız karışıyor. Bizden sevgi bekleyen insanlara hırlayıp, çemkiriyoruz, sırası mı şimdi diye! 

Üzülmeyelim mi o terfiyi alamadığımız için? Üzülelim tabii… Çok çalışmıştık, çok uğraşmıştık, hakediyorduk üstelik. Üç kuruşluk adama verdiler, onu taçlandırdılar, o beceriksizi onurlandırdılar, hiç haketmediği halde!
Biz de, mesela gidip evdekileri paraladık bir güzel, hiç haketmedikleri, ne olduğunu bile bilmedikleri halde. 

Patronumuzun saçma sapan istekleri yüzünden gidemediğimiz tatile üzülür, bunalıma gireriz.
Çocuğumuz sınavdan en kötü 3. notu aldı diye üzülür, ona da kendini kötü hissettiririz.

Sonra, annemiz onu ziyaret etmedik diye surat yapar, her hafta yaptığımız ziyaretler hiçe sayılır, gitmediğimiz o tek bir gün gelir zirveye yerleşir, kızarız. 
Haklıyız! 

Ama aynı şeyi yaparız çoğu zaman. Olumlu, güzel olan herşeyi, ters gidenlerin altına gömeriz. Upuzun cümleler kurar, sıkış tıkış bir paragrafa çeviririz hayatımızı. Bölmeyi beceremez, güzel olanı görmeyi çok görürüz kendimize. 

Yeni bir yıl gelir sonra. 
Güzel şeyler bekleriz sürekli. 
Daha iyi bir iş, harika bir sevgili, dünya güzeli bir bebek isteriz. 
Ama hepsini birden isteriz.

Daha iyi işten kastımız, karışanımız olmadan, az çalışıp, bol sıfırlı maaş çeki almaktır.
Harika sevgilinin, kaşı gözü, karın kasları, işi, ailesi, göğüsleri, bize davranışları, arabası, kalbimizi pır pır ettirmesi, hepsi, hepsi harika olmalıdır. Kadınsa, tercihen Angelina Jolie gibi olmalı, barsaklarını ameliyatla boşalttırmalıdır.

Eli ayağı sağlam, huzurlu, dünya güzeli bebeğimiz, hiç ağlamamalı, iştahla yemeli, yatırınca uyumalıdır. 

Yani ne sağlık, ne para, ne huzur, ne çoluk çocuk, ne de aşk geçiremez en olmayacak zamanda patlayan lastiğin sıkıntısını.

Aynı cümledeler işte…

2 yorum:

  1. Süper.. ama Angelina'ya laf yok lütfen, yoksa bozuşuruz :-))

    YanıtlaSil
  2. insan sevdiklerini kırmamalı. keşke herkes aklındakini ve kalbindekini sevdiğine hiç bir ima yapmadan ve dürüstçe söylese. ama olmuyor işte. illa herşey dolambaçlı yollardan geçmek zorunda, ve bu dönemlerde karşındakini istemedende olsa kırıyorsun. oysaki hayat o kadar uzun değil, kırdıklarını tamir edecek vaktin olmayabilir, olsa bile eskisi gibi olmayabilirsin. bu yüzden, bence, take it easy baby...

    YanıtlaSil