Hayatın bize kötü davrandığını
düşündüğümüz anlar vardır. Gezegenlerden biri, hangisi o bilmiyorum, geri
gitmeye başlar ve o gidiş bitirir bizi, bazılarımızı.
Tepetaklak olur her şey. Bir anda
olsa gene iyi, bir anda atlatırdık biz de. Ama zamana yayılır, bitmek tükenmek
bilmez terslikler. Üst üste gelir, tam birine alışmışken, bir diğeri patlak
verir.
“Neden ben?” deriz, sanki bizden
başka herkesin, her işi rast gidiyormuş gibi. Sinir oluruz, düzenini kurmuş,
hayatını yoluna koymuş sandıklarımıza. O kadarını görürüz durduğumuz yerden.
Oysa o “Ne güzel!” dediğimiz
hayatlar, sorgulanmakla geçmektedir.
Mimar olmasaydım ne olurdum?
Evli olmasaydım nasıl bir hayat
yaşıyor olurdum?
Sınırları çizilmiş, dik açılı
çerçevenin içinde sıkışıp kalmış o resmi kıskanırız hiçbir şey bilmeden;
Ah bir koca bulsaydım!
Vah bir baba olsaydım!
Bir tasma ararız boynumuza takmak
için. Ucunda da kısacık bir zincir olsun, sağlam bir ağaca sıkıca bağlansın,
hayatımız “olmasaydım ne olurdum” sorusuna cevap aramakla geçsin.
Bize bahşedilenin değerini bilmeyiz.
Sınırsızlığımızın, o cevabı bulmaya en yakın kişiler olduğumuzun farkına
varmayız.
Evli ve iki çocuk annesi bir doktorun
-elbette onun da hayatında iniş çıkışlar vardır- asla yaşayamayacağı, yaşamaya
kalkarsa büyük ihtimalle kınanacağı pek çok şeyi deneyebiliriz halbuki.
Umursamaz olabiliriz mesela. Veya altın
bilezik olarak adlandırılan, gerçekte son derece kısıtlayıcı olup, başka
herhangi bir işi denememize bile müsaade etmeyen bir mesleğimiz yoksa, ressam
olabilir, ya da beste yapabiliriz.
Yakınlarımızın yanında iyi aile
mensubunu, girip çıktığımız ortamlarda psikopatın önde gidenini oynayabiliriz.
Birinin yanında romantik aşık, diğeriyle kudurmuştan beter olabiliriz. Kimseye
hesap vermemiz gerekmez, kimsenin bilmesi de... Babamıza, ablamıza söylemeyiz birden fazla ilişkimiz olduğunu.
Yazları sevecen, kışları kıl
olabiliriz. İlkbaharda aşık olup, sonuncuda zıvanadan çıkabiliriz. Başka başka
mevsimler olsa hatta, birinde tekeşliliği, diğerinde orospuluğu deneyebiliriz. Hangisinin bizde daha iyi durduğuna
bakabilir, hangisinin daha çok yakıştığına, hangi kimlikle daha rahat
ettiğimize karar verebiliriz.
Bu yaşımıza kadar duygusal, kırılgan
yapımız ön planda olduysa, bu da bizi perişan ettiyse misal, o yanımızı,
geçmişin yakında toz tutacak sayfalarına gömüp, gününü gün eden, kimseye
eyvallah demeyen, kendinden başkasını düşünmeyen bir pislik olarak devam
edebiliriz hayatımıza. Yakınlarımızın yanında yine iyi aile çocuğunu
oynayabilir, bir dostun omuzunda ağlayabilir, annemizin kucağına yatıp sırtımızı kaşımasını isteyebiliriz.
Durduğumuz yerde hayıflanmak yerine,
kendimize istediğimiz an yönünü değiştirebileceğimiz yeni yollar çizebiliriz,
buna muktediriz.
Dikkat edin demek istiyorum kısaca, “olmasaydım”ı yaşarken, taşıyamayacağınız kişiliklerin üzerinize yapışmasına izin vermeyin.
O psikopat hallerini bir de biz görsek
YanıtlaSil