“Koskoca bir
milletle, alenen dalga geçen devletin başının bu rahatlığı nereden geliyor?” diye
sormuştum geçen gün, şimdi anladım... Hala bu konuda yazıp çizen yokken, meydan
boşken gözlemlerimi aktarayım istedim.
“Türk halkı
böyledir. Kıçından donunu, ağzından lokmasını al, bir şey demez, değerlerine
bir söz söyle, dünyayı yakar!” demişti bir arkadaşım. Ben de öyle hissediyordum
ilk söylediğinde, değerlerine saldırılmasını kabul etmeyen bir halkın bireyi
olduğum için son derece mutluydum.
Milletin tek
vücut olmasından etkilenmiş, devletin başına, -hakaret yoluyla da olsa- bize
damarlarımızdaki asil kanı hatırlattığı için, neredeyse minnet duymuştum.
Dilden dile dolaşan Obama esprisini biliyorsunuzdur: Çok kızmış, “Biz bunları
ayırmak için yıllardır uğraşıyoruz, sen hepsini bir gecede birleştirdin!”
Birleştik
gerçekten. İstanbul gibi bir şehirde, her akşam iş çıkışı parka giden
kalabalığın, her geçen gün büyüyerek, 30 Mayıs’ı başlangıç kabul edersek,
sekizinci günü doldurması, ömrümüzde ikinci kez görebileceğimiz bir durum
değildir, ben öyle tahmin ediyorum en azından.
Daha önce
Beşiktaş, Dolmabahçe, Gümüşsuyu civarlarında “gerçek direnişçi”lerin arasında
yer alan ben, dün Gezi Parkı’ndaydım. Bir musibet bin nasihatten iyi gerçekten,
aklı başında arkadaşlarımın orada olduğunu biliyordum.
Adım
atılmıyordu içeride, çoluğunu çocuğunu kapan gelmiş, tam bir bayram havası!
Orkestralar, kandil simitleri, kitaplar... Ne güzel! Gerçekten güzel! Protesto
kavgalı gürültülü olacak diye bir kural yok, değil mi?
**
Yeni gelen
bir genç kız gözleri fal taşı gibi açılmış “Dışarıda Apo bayrağıyla slogan
atıyorlar!” Günlerdir parkta yaşayan delikanlı, yanındaki sarışınla yaptığı
sohbetin bölünmesinden biraz rahatsız “Hadi be! Nerede?” Delikanlı sakız
ağaçlarının gölgesinde yatmayı sevmiş, belli, iki metre ötede olan bitenden
haberi yok.
Olabilir, o
delikanlı ve yüzlercesi, Türk milleti için artık bir sembol olan o parkta
oturmayı kendine görev edinmiş olabilir. Ama yüz değil, binler oturuyor orada.
En azından bir kısmının, direniş, devrim, örgüt gibi kelimeleri, Gezi Parkı
olaylarından önce de duymuş ve bu tür eylemlerin nerelere varabileceğini görmüş
kişilerin, sakız ağaçlarının gölgesinde oturmaktan çok daha fazlası
yapabileceklerine inanıyorum ben.
Devletin
başı rahat, çünkü sosyalleşiyoruz biz parkta. Geri kalanımız da sosyal medyadan
takip ediyor. Facebook ve twitter’daki paylaşım bombardımanı o kadar yoğun ki,
okuyacak vakti ancak buluyor, doğru mudur, değil midir bakmadan
paylaşıveriyoruz anında. Sayfa beğendiriyoruz birbirimize, aralarında politik
sayfalar, içinde genç, örgüt, birlik kelimeleri geçen yapılar var. İki gün
öncesine kadar apolitik olan biz sosyal Türkler, açıklama bölümünde siyasi
kuruluş yazan bir sayfayı, hiç
düşünmeden “like” ediyoruz! Yahu, ne zaman kat ettik bunca yolu? Bir
bilene sorduk mu, bir google’a sorduk mu? Yok, vakit yok kaçıyor!
Devletin
başı rahat, çünkü sevdik biz yeni oyuncaklarımızı.
Gümüşsuyu’na
inmeyin: Hadi millet Gümüşsuyu’na!
Sosyal medya
bela: Arkadaşlar mümkün olduğunca çok paylaşalım!
Kışlayı da
yaparım, kavşağı da: Eh o zaman biraz daha oturalım burada!
Polis, TOMA:
Kutu oyunu misali, stratejimizi belirleyelim, kendimizi koruyalım, polislere
günlerini gösterelim!
Bir grup
çapulcu: Çapulcuyum, çapulcusun, çapulcu!
Yarınki
gündem “bir grup yavşak” olursa, kim bilir ne yasalar geçer apar topar
meclisten...