3 Ocak 2013 Perşembe

Mutfak Penceresinin Kenarında Oturdum, Sigara İçtim



Ne yapayım? Ben Coelho değilim, ancak bunu becerebildim. Belki bir dahakine ağlarım... Sonra bi’ ihtimal Göksu Deresi... Ama fazlası olmaz! Kişi kendini bilmek gibi de irfan olmaz!

Misafir gelecek, midemde bir yumruk, tek lokma yiyecek halim yokken yemek yapmak... Halamı düşündüm. Peynir ve salatalıktan başka bir şey yemeyen o kadının, nasıl olup da her gün yemek pişiriyor olabildiğini anlamaya çalıştım. Yemeyeceği şeyleri pişirmek, tadına bile bakmadan...

Ally McBeal’i düşündüm ardından, ne alaka bilmiyorum... Onu suçlayan gözlerle sorgulayan adama, bir an bile düşünmeden verdiği cevabı:
“What makes your problems bigger than everyone elses?”
“They’re mine.”
Haklı, bence de...

O adam var sonra... Aylardır kafamı kurcalayan o soru var bir de, cevapsız kalacağı kesin olan. Ya da cevap her ne olursa olsun, beni tatmin etmeyeceğini bildiğim o soru: Söylemeli miyim?

Bir erkeğe, insan olarak değer verdiğim, sevdiğim, kırmak istemediğim, çok yakınım, arkadaşım olan bir erkeğe, yatakta berbat olduğunu söylemeli miyim? Söylesem ne olacak? Elimden bir şey gelmez ki! Küstürdüğümle kalırım olsa olsa, ya da “Sen de...” diye başlayan cümlelere maruz... Eğitim verecek halim yok!

Sonra oturdum işte pencerenin kenarına, tezgaha tünedim, sigara içtim. Bütün bu saydıklarımı daha önce yapmışım demek ki, ayakta. Donakalmış, zamanı unutmuş olmalıyım. Bayağı bir şey düşünmüşüm şöyle bir bakınca.

Pişmanlıklarım ve pişman olacaklarım geldi aklıma, buraya kadar düşündüklerimden bağımsız... Kopuk bir gün zaten, her şey havada, o hava da puslu, dumanlı. Ve bir cevapsız soru daha üçüncü nefeste; her daim pişman olacağız bir şeyler için. Orası kesin! Ama yaparsak mı olacağız, yapmazsak mı? Burası da klişe! Hangisi daha kötü peki? Korkup vazgeçmek mi, cesaret edip ağzımızın payını almak mı? İkinci seçenekte en azından bir tecrübe var sanki... Diğeri, daha çok o eli pas geçmek gibi. Hele de alışkanlık haline gelirse, hayatı sıyırmak...

İleride pişmanlık duyacağım şeyler yapmaya karar verdim bugüne kadarkilere bakıp. Öldürücü bir şey yoktu içlerinde, toparlanamadığım, yalnız kaldığım, altında ezilip doğrulamadığım bir şey yoktu. Belli ki pek cesur davranmamışım, daha büyük adımlar atmaya, daha sarsıcı hatalar yapmaya karar verdim.

Sıkıldım sonra, aklımdan geçen onca saçma sapan şeyi düşünerek... Kalktım, o adamı aradım. 

“Sen” dedim, “sen bugüne kadar yanında çıplak kaldığım en berbat erkeksin! Kötüsün anlıyor musun? Hiç olmamışsın.”

“Sen de...” dedi, bekliyordum bu girişi. “Sen de...”, o beklemiyordu ama belli ki, çıkmıyordu ağzından tek bir kelime daha. “Sen de çok...” Ha gayret!

“Çok acımasızsın!”

Deniyorum.