19 Haziran 2012 Salı

Referanslı Yazışmalar



Çöpçatanlık mertebesine erişmiş arkadaşlarımızın, bizi, bir şeylere istinaden, birilerine uygun görmelerine hiçbir zaman anlam verememişimdir. “Kızım kefilim ben, çok iyi herif!”

Veya “Oğlum, çok tatlı hatun!”

Bu hatun lafını da oldum olası sevemedim. “Oğlum çok tatlı karı!” Böyle daha iyi, kocakarıdaki gibi değil de karı kocadaki gibi!

“Tam sana göre!”
Bana göre derken?? Neyime göre? Huyu huyuma, boyu boyuma mı?
Bir iki yok dersiniz olmaz, ısrar eder arkadaşınız, kefil olur. Referans sağlam yerden olunca da siz, gönül rahatlığıyla yazabilirsiniz karşınızdaki kişiye. Uygun görülmesi yeterlidir, elektriği falan geçiniz...

“Yaa bir dene, bir kere çıkın bakalım.”
Çıkmamayı denesek?

“Kızım çok iyi herif diyorum.”
Çok iyi heriflerden bıktıysak ne olacak? Belki çok iyisini değil de, biraz itini arıyoruz!

“Aaa, sen de ne istediğini bilmiyorsun ama!”
Yoo, biliyorum! Böyle sağa sola yürümekten adı çıkmış, hadi belki biraz bıkmış da mola vermiş, ama gene de iki günde sevgili tribine girip, bayacak kıvama gelmemiş, bir ömür değilse de, bir süreliğine ayağımı yerden kesip, beni mutlu edecek birini istiyorum.

“Ay kızım manyaksın sen, macera arıyorsun!”
Manyağım, ne var? Sen de manyaksın! Yani bu çok iyi herifi bu kadar zamandır tanıyorsun da neden sen takılmıyorsun?

“Benim çok eski arkadaşım, çok iyi arkadaşım.”
Olsun, çok var iyi arkadaşıyla sonradan aşna fişneye bağlayan. Bahane mi şimdi bu? Hani Emre vardı çok iyi arkadaşın, yakışıklı Emre. Onunla bir durumlar olmuştu aranızda, arkadaşlığınız engel değildi.

“Yaa yok, bu bana göre değil!”
Beğenmemişsin işte, var bir şeyi belli. Bana kakalarken söylediğin tek şey iyi biri olması. Nesi iyi bu adamın? Eğlenceli mi? Akıllı mı? Yakışıklı mı? Paralı mı? İyi herif anladık da nesi iyi? Neden sana göre değil de bana göre?

“Yani beni etkileyen adamlar daha farklı. Ne bileyim, böyle çekici, karizmatik, yakışıklı falan... Öyle seviyorum ben.”
Ben de!

“Yaa ama kızım bu çok iyi herif!”
Uzatma!

Kelin ilacı olsa misali, sevgilisi olmayan arkadaşımızın bu tür ayarlama gayretlerini bir şekilde bertaraf edebiliriz. Benzer pozisyonlarda olduğumuz için söz hakkımız da eşittir. Ama sevgilisi olanlar, yani biri tarafından tercih edilmiş olanlar, daha üstünlerdir bizden her zaman. Hayatlarında biri olduğuna göre, bir şeyleri doğru yapıyor oldukları aşikardır! Onlar daha sert gelirler üstümüze double date telaşıyla...

“Mehmet’in arkadaşı kızım çok tatlı herif!”
Tatlı? Şöyle sıkı bir arkadaşı yok mu?

“Yaa var, var da, çok çapkın onlar, kıyamam sana.”
Kıy bana!

“Gel işte akşam yemek yiyeceğiz beraber, sen de gel, tanışırsınız.”
Yemekten sonra katılayım ben size, tatlı niyetine.

“Dalga geçiyorsun bak hala. Kızım nereye kadar böyle yalnız yalnız?”
Mehmet’in diyorum, şöyle boylu poslu “edeleli”, baş döndüren, ocak söndüren bir arkadaşı yok mu?

“Amaan, valla hastasın sen. Var, olmaz mı? Ama sana göre değil.”
Pardon da, kime göre? Bak Mehmet’e, yıkılıyor adam! Bana neden yıkılanı değil de yıkılmışı?

“Bak ama çok tatlı herif, evlenir bile seninle!”
Pardon? Evlenir bile benimle derken? Evlenip bir eve tıkılır yani... Gün yüzünü unutur, onun gül yüzüyle idare eder dururum ondan sonra. İsteyene versin Allah, ben başka yerdeyim.

“O hoo, sen bu kafayla...”

Çok yakınınız, en can dostunuz değilse, iş çıkmaz bu uluorta ayarlama çalışmalarından, sonu genelde hüsrandır. Sonuna kadar giderseniz tabii!

“Hayatının erkeği kızım mutlaka gelmen lazım!”

Kalkıp gittim hasta hasta... Can sıkıntısı da vardı tabii, evden çıkmak iyi gelir diye gittim. İçeri bir girdim, aman Allah’ım! O da ne?  Hayatımın erkeği karşımda duruyor. Etrafında çok sesli kadınlar korosu “Emir Emir Eemiiir!” Birilerinin oğlu, sosyetik biraz, ama ağır başlı, şımarmamış... Yok Emir gerçek adı değil.

Saatler süren sohbetimiz çöpçatan arkadaşımın kaşlarını çatmasıyla bölündü ara ara. Diğer kadınlarla birlik oldular, fısır fısır bir şeyler... Hah! İşin rengi ortaya çıkmaya başladı. Anlam verememiştim zaten, onun da hayatında kimseler yoktu. Hem olsa bile... Neden Emir’i kendine değil de bana? Bunu da tut bir kenarda dursun, harcama öyle biriyle arasını yapacağım diye... Yanlış tanımışım kızcağızı diye geçirmiştim içimden. Allah Allah! Pek de yanılmam hislerimde.

Çatık kaş eğildi sonra kulağıma; “Kızım Haydar’a baksana, tam sana göre!”
Haydar kim?

“Aa, baksana Haydar işte, şuradaki, esmer, yeşil gözlü, orta boylu.”
Kara kuru, tek kaşlı, cüce!