Ömrümüzü
tüketti erkek milletinin şifresini kırma çabalarımız. Milyarlarca soru soruldu,
milyonlarca diyalog geçti kadınlar arasında, öyle mi böyle mi içerikli.
Daha
komplike olan kadındı oysa, anlaşılması güç olan, sağı solu belli olmayan,
pireyi deve yapan, durduk yerde yorgan yakan kadındı.
Hal
böyleyken, erkekler, bu anlaşılmaz yaratıkları, yani kadınları çözme konusuna
pek takılmazken, biz, o basit tek hücrelileri, yani erkekleri çözeceğiz diye,
kırk bin dereden su getiriyoruz yüzyıllardır.
Kafalar
karışık!
“Aramıyor,
sormuyor, ama ben arayınca çok mutlu oluyor.” Yoksa gibi mi yapıyor?
“Hiç konuşmuyor,
ama ben bir şey sorduğumda, en başından başlayarak büyük bir keyifle anlatıyor
her şeyi.” Yoksa canı sıkılıyor da, vakit
doldurmaya mı çalışıyor?
“Beni her yere
götürüyor, herkesle tanıştırıyor, kardeşleriyle, dostlarıyla, iş arkadaşlarıyla.
Ama aramıyor, sormuyor, özledim gel demiyor.” Hmm!
“Elimi
tutuyor, gözümün içine bakıyor, kıçını dönüp yatmıyor, sarılıp uyuyor, ama...” Ama arayıp sormuyor değil mi?
“Bir yerde karşılaşsak,
uzaktan izliyor, gözünü ayırmıyor, çok içtin, az içtin, kim o, neden senin
yanında? Ama...” Amasını anladık artık, emin
ol merak da etmiyor!
“Yanına gitsem
elime yapışıyor, belime sarılıyor, öpücüklere boğuyor. Ama yanımda kal
demiyor.” O kadarı yetiyor, seni uzaktan
seviyor.
“Böyle bir
cool trip’ler bazen, hadi sen git dercesine. Ama başka biriyle de görüşmüyor.”
Üzülme ama, galiba uzaktan bile sevmiyor.
“Ama çok
güzel bakıyor bazen de, böyle içine sokmak ister gibi sarılıyor.” Buna da hmm!
“Seni çok
seviyorum, ama yalnız kalmam lazım diyor. Çok mutsuz, çok yalnız, yardım etmek
istiyorum, ama ona ulaşamıyorum!” Hiç
uğraşma!
Kafalar
karışık!
Ruh hastası
mı, ruhu mu hasta? Yoksa sadece erkek mi?
Kaçıp
uzaklaşmak mı, sarıp sarmalayıp iyileştirmek mi? Yoksa sadece kabul etmek mi?
Başa gelen
her ne ise, soru üstüne soru sorup, milyonlarca çengelli imin altında nefessiz
kalmaktansa, şifre aramayı bir kenara bırakıp, gönlünce vakit geçirmek yeğ
değil mi? Gittiği yere kadar, olduğu kadar ya da...
Vazgeçelim,
çözemeyiz, yerleşik bakış açımızla çözemeyeceğiz de. Yanlış yerde arıyoruz
cevabı çünkü, yanlış yerlere bakıyoruz, erkeklerde arıyoruz hep. Oysa şifre bizde,
kadınlarda. Onca karmaşanın sebebi, onca cevapsız sorunun kaynağı biziz, onlar
değil.
Karşımızda
mıh gibi duran, ve kesinlikle eğilip bükülmek niyetinde olmayan bir adamı,
değiştirip kendimize uydurmaya çalışmak, yeterince anlaşılmaz değil mi?
Veya,
kelimelere dökemese de, -bazen kibarlıktan, bazen umursamazlıktan, bazen de
beceriksizlikten- vücut diliyle, sıkıntılı nefes alıp verişiyle, bize aynı
yerde olmadığımızı anlatmak için çırpınan bir adamın bacağına yapışıp, yerlerde
sürünmek anlaşılmaz değil mi?
İstemediğini
söylediği halde istediğine inanmak, gidiyorum dediğinde döneceğinden emin
olmak, ya da henüz başlamamış bir şeyin, bitmesine engel olmaya çalışmak son derece anlaşılmaz
değil mi?
Bütün
cevaplar bizde aslında, onlarda değil. Durup kendimize bakmalıyız, içimize, biraz
derinlere. Neyi nasıl yorumladığımızı, zaman zaman nasıl saçmaladığımızı
görmeliyiz.
Her şeyi büyüten, içinden çıkılmaz hale getiren biziz, onlar değil, şifre falan yok...
********************************************************************************* Bu yazıyı beğendiyseniz
Beğenmediyseniz
Bir Bilseydik
Çünkü biz, aksesuarlarımız, makyaj malzemelerimiz gibi renkli, şaşalı ilişkiler yaşamak istiyoruz. Fazla düz oldu mu, renksiz geliyor. Zora koşacak detaylar arıyor, buluyor ve beynimizi meşgul ediyoruz. Sanki hiç meşgalemiz yokmuş gibi davranışlarında ünlemler, soru işaretleri arayıp duruyoruz. Hayatı kendimize zindan ediyoruz bir anlamda. Ne gereği varsa şu uçup giden yaşamda?
YanıtlaSilOyalanıyoruz galiba :) Çok sıkışırsak oturup düşünüyoruz, ancak o zaman fark ediyoruz kendi kendimizi yormaktan başka bir şey yapmadığımızı...
YanıtlaSilKimimiz kısa süreli akıllanıyor. Ama aradan zaman geçince yine eski biz oluyoruz. Huylu huyundan vazgeçer mi? :)
YanıtlaSil