17 Eylül 2012 Pazartesi

Ölene Kadar Değil Verene Kadar



Bir erkeğin bir kadına verebileceklerinden bahsediyoruz, yanlış anlaşılmasın.

“Kadınlar ne ister?” diye kalıplaşmış bir soru var ya kafalarda, filmi de var hani... Onun yerine şu kısa cümle olsaydı akıllarda yer eden, ne soru, ne de sorun kalırdı ortada; kadınlar hep ister!

Sadece ilişkisinde değil, hayatının her alanında bir şeyler ister kadın. Birkaç örnek sıralayalım mı daha çocuk yaşlarda başlayan bu talepler listesinden?

Büyümekle başlar, acilen büyümek ister, annesinin topuklu ayakkabılarını ayağının arkasında bir karış boşluk kalmadan giymek, makyaj yapmak, inci kolye takmak,

En güzel, en sevilen olmak ister, 

Aşık olmak, yeryüzündeki en büyük aşkı yaşamak,

Herkesi kendine aşık etmek, ne kadar eşsiz bir kadın olduğunu dünyaya duyurmak...

Tamam tamam, geliyorum esas konuya; “verene kadar!”

Ne büyük uğraş gerektirirdi bu iş bir zamanlar!

Erkek kadının telefonunu alır, bir iki gün sonra arar, ciddiyetten ve yavşaklıktan uzak bir konuşma yapmaya çabalar, ilk intiba önemli! Bir hafta bekler bir daha arar, öğle yemeğine çıkarır, yanlış anlaşılmasın niyeti diye, ya da doğru anlaşılmasın!

İki gün sonra bir daha arar. Bir sonrakinde akşam yemeği daveti yapar, yedirir, içirir, evine bırakır. Ertesi gün çiçek gönderir.

Bir hafta daha geçer, konsere götürür kadını, kişiliğinin değişik yanlarını gösterir. Ölmez de sağ kalırsa, acele etmeyin, yatağa daha çok var, öper bir kere evine bırakırken. Aylar geçer, tık yok!

Olur da şansı yaver giderse, kadın dayanamaz, atlar üstüne. O şans her yüze gülmez ama! Bir kadını vermeye ikna edemediği için evlenen ne erkekler gördüm! Kastırmanın gücü, erkeğin güdüsüyle birleşince yapılan, telli duvaklı seremoniler...

Ailelerinin onayıyla gerdeğe giren kadınlar, kızınızın desti izdivacına talibiz sohbetleri eşliğinde içilen kahveler...

İşte bir tek o kahve kaldı değişmeyen, törenler, aileler, hepsi zamana yenik düştü. Bereket getirsin diye tüllere sarılıp, çiftin üzerine yağdırılan pirinçler, önce kalıpla tabağa konan bir avuç risotto’ya, sonra biraya, sake’ye bıraktı yerini.

Sinema, konser salonlarına, youtube’dan paylaşılan video’lar oturdu, Aşkım seyret, süper!çiçek fotoğrafları gönderilir oldu mail’lerle.


Gel zaman git zaman, daha da kolaylaştı erkeğin işi, “Bir içki içelim.” dediğinde, “Sonra da kahve...” şeklinde getirmeye başladı konuşmanın devamını kadın.

Erkeğin alan adı verilene çıktı, edilgenlik cinsiyet değiştirdi kadının hamleleriyle...

Kadının hamleleri!

Biraz bocaladı başlarda, ya yanlış anlaşılırsam endişesiyle. Ama aştı zamanla, attığı taşın, verdiği kurbağaya değdiğini gördükçe “rahatladı” her anlamda.

Kadın, küçük, ürkek adımları bırakıp, pergelleri açarken, erkek olduğu yerde saymaya, birkaç cm çapındaki parçasına, kaldıramayacağı anlamlar yüklemeye devam etti.

Veren memnun da, alan anlamadan konuşuyor sağda solda:

“Abi hepsi bana hasta! Anında veriyorlar, eğlencesi kalmadı işin!”

Pardon da! İpne misiniz hepiniz? 

1 yorum: