27 Nisan 2012 Cuma

Bir Bilseydik!



Hatamız, anlamaya, anlatmaya çalışmak. Anlıyor muydunuz ki, pi sayısının r2 ile çarpılınca dairenin alanını, R ile ise çevresini veriyor olmasının mantığını? Ya da 3.14’e ulaşan karmaşık hesabın içinden çıkmaya çalıştınız mı hiç? Ezberledik geçtik işte bir sürü şeyi, bizden önce birileri bulmuş, işimizi kolaylaştırmış, daha ne?

Bu sayı olmasa, o formüller olmasa, düşünün bir, nasıl hesaplardık o dairenin alanını? Şeffaf bir milimetrik kağıdı dairenin üzerine koyar, o minicik kareleri sayar, kenardaki yarım ve çeyrekleri ayrıca not eder, hepsini toplar ve bu kadar uğraş sonucunda da, en iyi ihtimalle yaklaşık bir sonuca ulaşabilirdik ancak… O da belki!

Ama ne yaptık? Kabul ettik öğretileni, sorgulamadan öğrendik, ezbere de olsa. Başka şeyler girdi hayatımıza sonra. Katılar kilogram, sıvılar litre… Karada kilometre, havada suda mil… 

Keke yumurta koy, kahveyi ağır ağır pişir, etle kırmızı şarap iç, baklayı yoğurtla ye. Köpekler siyah beyaz görür, filler asla unutmaz, balinalar tek eşlidir, maymun ve eşek denk geleni affetmez!

İnsan yavrusu bir yaşında yürür, iki yaşında konuşur, kızsa daha erken konuşur ve bir daha susmaz. Erkekse üç yaşında ona buna pipisini göstermeye başlar bir daha yerine sokmaz.

Bunları olduğu gibi kabul ederiz de, bütün “neden-nasıl”ları, başımıza gelenleri anlamaya çalışırken harcarız.

Aşık olurken nesine aşık olduğumuzu sorgulamayız, ya da neremize aşık olunduğunu, ama ayrılırken başlarız “neden-nasıl”larla sebep-şekil aramaya? Saatlerce göz göze oturmakta bir mantık aramayız da, yıllar sonra yüzümüze bakmamaya başlayan adamın bu hareketini rasyonalize etmeye çalışırız. İlla cevap mı istiyorsunuz? “Yıllar” dedim ya!

Konu sadece önce aşık olup sonra yüzümüze bakılmaması da değil. Bir kadının saatlerce telefonla konuşmasını anlamaya çalışır bazen bir erkek, bazen de eve geç gelmesine neden kızdığını. Bu esnada kadın da, erkeğin nasıl kimseye ihtiyaç duymadan, kendi kendine saatlerce oyalanabildiğini anlamaya çalışır, veya neden eve geç gitme ihtiyacında olduğunu…

Ağaç yaşken eğilir derler ya…
Çarpım tablosundan önce, hazır lokma halinde sunulan her şeyi, olduğu gibi kabul ettiğimiz dönemlerde, kesin bir dille şunların öğretilmesi gerekiyordu belki de hepimize;

Kadınlarla erkeklerin birbirlerini anlamaları gerekmez. 2x2=4
Karşındaki insana kendini anlatmaya çalışmak anlamsızdır. 1x1=1
Aşklar bitebilir. ERROR (İhtimal cümlesi!)
Aşklar biter. 1-1=0
Tek eşlilik insan doğasına aykırıdır. 2x0=0
Kadın mutsuzsa aldatır. ERROR (Koşullu anlatım!)
İnsan aldatır. 1+1=2
Zaman değiştirir. Beş kere beş yimbeş!

Örnekleri çoğaltmak mümkün tabii, ama sıkıntılı mizacım izin vermiyor fazlasına. Yazarım yazmasına da, vaktinizi almak istemiyorum zaten düşünüp durduğunuz konularda, sadece benim aklıma gelenleri dayatmaya çalışarak. Hali hazırda saydıklarım bile, bir çok soruyu silip geçiyor…

Neden böyle davrandığını anlayamıyorum.
Beni neden terk etti?
Bunu bana nasıl yaptı?
Ona kendimi anlatmaya çalışmaktan yoruldum.
Beni nasıl aldattı?
Artık beni sevmiyor mu?
Başkasına mı aşık oldu?

Düşünün bir, hayat bambaşka olmaz mıydı, ilişkilerimize dair anlamaya çalıştığımız yüzlerce şey, zamanında hap gibi yutturulmuş olsa?

Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir der, önümüzdeki maçlara bakardık…

2 Nisan 2012 Pazartesi

Tipten Kaybedenler



“Hiçbir kız benimle öylesine takılmaz, illa ciddiye binecek olay!”

Yesinler seni! O havalar ne öyle? Olsa olsa senin salaklığındandır, annenin dediği gibi, bulunmaz Hint kumaşı olmandan değil!

Erkek var, erkek var, demek ki sen onlardansın!
Siz aranızda eğlenilecek kadın, evlenilecek kadın diye ayırırken iyiydi!

Ne o? Hiç duymadın mı yoksa, alınacak erkek, verilecek erkek? Duymazsın tabii, aramızda konuşuruz biz bunları, sağda solda, erkekli ortamlarda anlatıp, kimseyi uyandırmayız. Hep dert edilenler, hep terk edenler konuşulur sanıyorsun değil mi? Hayır canım, böyle şeyler de konuşulur, el ayak ayrı oynar, turnikeler, rebound’lar…

Kadın önce eğlenir, sonra evlenir. Eğlenilecek kadın, evlenme çağında olmayan kadındır. Yaşından başından bahsetmiyorum, ruhu müsait değildir. Öyle bir stres bindirir ki insanın üzerine evlilik, öncesinde ve sonrasında –evet, sonrasında da, bitebiliyor ne de olsa- sair konularla ilgili tüm sıkıntıların atılması şarttır.

Kadınlar için ama… Erkekler, sıkıntılarını evlilik süresince de atmaya meyillidir. Adınız çıkmış bu yüzden! Halbuki en eli öpülesi aldatan kadındır! Eğlenilecek kadından, evlenilecek kadına dönüşen kadın! Aramızdan bazılarının “Senin evlenilecek dediğinle de, başkaları eğlendi zamanında!” şeklindeki yersiz açıklamaları da olmasa!

Durulma dönemindeki kadın sütten çıkmış ak kaşıktır. Öyle bir satar ki kendini suçluluk duymadan, öyle bir kandırır ki sizi! Ama zamanlamayı iyi yapar, sizden önce yaptıklarını, sizden önceye bırakır.

Biraz eksik anlatır, gerekirse yalan söyler… Çok sıkışırsa inkar eder, olur da, bir yerden bir şey duyar, üstüne giderseniz!
Aldatmak budur işte, sizin sandığınız gibi, bir şeyle, kırk kişiye yetmek değil!

Özetle, ne halt yiyecekse yer kadın, huzura hazır olana kadar, sonra evlenir. Boşanırsa bir daha yer, belki bir daha evlenir… Kısa kısa turlar atar, bir eğlenilen olur, bir evlenilen. Ne demişler? Delikli taş yerde kalmaz! Sizinse ruhunuz duymaz!

Ama erkekler, tipten kaybeder çoğu zaman. Kadın, yedi cihanı dolaşır, birini görür, durulmaya karar verir. O biri de burada sensin belli ki! Bebek yüzlü müsün, gülünce gözlerinin içi mi gülüyor nedir, onu sen bulacaksın artık, tanımıyorum çünkü seni, kimsin, nesin hiçbir fikrim yok. Sesin mi sevecen, sözlerin mi inandırıcı bilemem! Kaldı ki öyle sevgi dolu, ya da güvenilir bir kişilik olman gerekmiyor. İtin önde gideni de olsan, iyi herif olarak anıldıysan bir kere, hiç uğraşma, çıkış yok! Karşına çıkan kadınlar, seni asla bir gecelik eğlence olarak görmezler.

Yazık, üzüldüm şimdi bak! Özgürlüğünün tadını çıkaramadan evleneceksin! Hem de en yakın arkadaşının “Abi bak bu kız süper, ne numaralar var bir görsen! Benim işim bitti, dur sana ayarlayayım!” dediği kızla. Onunla değilse de, aynı model bir başkasıyla!

Şans işte, o damgayı yemeseydin iyiydi!