25 Ocak 2012 Çarşamba

İşyerinde Altınızda Olan Erkek İlişkide Üstünüze Çıkabilir mi?



Geçmişte kaldı bizi gülümseten, “fakir kızla fabrikatörün oğlu”, “fabrikatörün kızıyla fakir delikanlı” senaryoları! Karmaşık görünürlerdi belki, ama o hikayeler daha yakındı mutlu sona.

Bir kere, o fabrikatör Hulusi Kentmen olurdu genelde. Ne babacan, ne tatlı adamdı, ruhu şad olsun. İstediği kadar fabrikatör, istediği kadar zengin olsun, ne kadar sert görünürse görünsün, o yumuşacık yüreği asla dayanamazdı biricik evladının aşkına. Düğün dernekle biterdi o filmler çoğunlukla, veya o beyaz bıyıkların ilk defa gülümsediği son kareyle. Asla kırmazdı aşıklar birbirini, hayata karşıydı savaşları, kendi aralarında değildi hiçbir zaman.

Ben öyle hatırlıyorum en azından...

Günümüzdekilerse...
Zor biraz!

Şimdi işler başka türlü. Fakir kıza son model araba çarpmıyor, aynı yollardan geçmiyorlar bile... Ya da zengin kız arabasını götürdüğü tamirciye aşık olmuyor, şoför götürüyor arabayı... Öyle karşılaşmalar bile olmuyor yani, davul daha bir dengi dengine çalıyor günümüzde.

Hayat koşturmacasına öyle dalmışız ki hepimiz, bir ilişkimiz yoksa, sebebi de vakit ayıramamaksa, gözümüzün önünde durana kayıveriyor gönlümüz, davulu zurnayı unutup.

Aklımız başımızdaysa, altımızda çalışana aşık olmadan önce, “mobbing”i “google” ediyoruz, avukata danışıyoruz. Ama aşk kapıyı çoktan çalmış, eşiği de geçmişse, yapacak fazla bir şey kalmıyor.

İncecik ipler üzerinde dansetmeye çalışıyoruz, belli belirsiz sınırları görmeye çalışarak. Ve bunu, aşk aklımızı başımızdan almışken yapmaya çalışıyoruz.

Kıskansak, gösteremiyoruz, kırılsak trip yapamıyoruz! İşini doğru düzgün yapmadığında kızamıyoruz, “ya ilişkimiz anlaşılırsa” korkusuyla başarısını takdir edemiyoruz. Terfi ettirsek “kullanılmış” oluyoruz, ettirmesek mobbing!

Bütün bu zorluklara göğüs gererek yaşıyoruz ilişkimizi. Hele de bizden gençse, hele de herkesin gözü üzerindeyse...

Diğer taraftan, kendimizi işyerimizin dışına attığımızda, başbaşa kaldığımız, ilişkimizi yaşamaya başladığımızda da bitmiyor sorunlar.

Bizden genç ve tecrübesiz sevgilimiz, romantik bir akşam planladığında, rezervasyonu bizim yaptırmamızı istiyor, oralara daha sık girip çıktığımız, daha çok tanındığımız için.

Kendi bekar evi yerine bizimkini tercih ediyor, daha konforlu, işe daha yakın... Ama panjur bozulduğunda tamir ettiremiyor, internette sorun olduğunda bir telefonla halledemiyor.

Bitmesini istemediğimiz uzun gecelerden, bitmek tükenmek bilmeyen günlere uyanıyoruz her defasında!

İşyerinde gizli gizli, evde sevgili mi bakıcı mı neyiz belli değil bir durum! Uzuyor da uzuyor günler... Başbaşa yediğimiz romantik yemek, ancak o geceyi planlarken girdiğimiz stresi alıyor üzerimizden, fazla bir şey katmıyor. Bir adam var aşık olduğumuz, ama bize yapacağı sürprizi bile bize hazırlatıyor!

O zaman alıyoruz işte maşayı elimize! Sadece işte değil, heryerde üstüne çıkıyoruz. Eziyoruz bile bile, üzüyoruz! Seviyoruz, vazgeçemiyoruz ve yaşadığımız tüm zorlukların sinirini ondan çıkarıyoruz.

Başka arkadaşlarımızdan yardım istiyoruz ihtiyacımız olduğunda, başka erkeklerden, bazen eskilerden... Bunu da çekinmeden söylüyoruz ona, ezmek için, üzmek için!

Yoruluyoruz, bocalıyoruz... Göz açıp kapayıncaya kadar biten gecelere eyvallah deyip, gün boyu bizi prensesler gibi yaşatan adamlara kayıyoruz.
Aşık olduğumuz adamı, planlarımıza dahil etmiyoruz. Gün geliyor, s.kt.r çekiyoruz!

Ama o gelen günü işyerinde geçiriyoruz. Deli gibi dolanıyor ortalarda bacaksız! Yüreğini çocukça bir korku kaplamış, “Ya beni buradan da yollamaya kalkarsa?!” Bir bakıyoruz ki, bu kadar zaman gizlediğimiz ilişki, herkesin ağzına sakız olmuş! Korkudan kimlere sığınacağını şaşırmış veled-i zina, dostumuz düşmanımız birbirine karışmış! Herkes bir anda kaşar bellemiş bizi! “Çocukcağız” tir tir titriyor!

İyi, güzel de, biz bu kaşarlıkla nasıl aşık olduk o delikanlıya? Ne zorluklara katlandık, ne sıkıntılar çektik aşkımız için! Bunu görmez mi kimse?
Görmüyorlar işte, hepsinin gözü ufaklığın üzerinde! “Aman ona bir zarar gelmesin!”, “Aman bu genç yaşında işsiz kalmasın!”, “Aman bizimki bunu daha fazla hırpalamasın!” En yakınınız bile tarafsız kalamıyor, koruma içgüdüsü tavan yapmış!

Oysa kimin kimi hırpaladığı belli değil! Biri aşk acısıyla, diğeri g.t korkusuyla indiriyor da indiriyor yumrukları arka arkaya...

Ve cesur olan değil, korkak olan kazanıyor!


********************************************************************************
Bu yazıyı beğendiyseniz
Özgürlük Masalları

Beğenmediyseniz
Hoşçakalın...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder