İşte
gerçek bir ikili, ayrılmaz bir bütün, mutlu beraberliğin sırrını çözmüş iki
kişi! İşin seksüel boyutundan bahsetmiyorum. O da olabilir tabii bu ikilinin
ilişkisinde, ama ben psikolojik, histerik, ve trajik boyutlarıyla ele almaya
çalışacağım konuyu hiç bir birikimim ve dayanağım olmadan. İşin aslı,
saçmalayacağım…
Unutmadan,
hemen şu önemli mesajı iletmek istiyorum;
Siz
siz olun, asla bu ilişkiye karışmayın!
Diğerlerinden
ayırt etmek kolay değildir dışarıdan bakıldığında. Bu nedenle, istemeden de olsa
karışabilirsiniz, dikkat edin. Ya da en temizi, siz hiç kimsenin ilişkisine
burnunuzu sokmayın.
Vık
vık vık söylenip duruyordu bir arkadaşım. Kocası öyle demiş de, böyle yapmış
da, onu şöyle kırmış, özür bile dilememiş de… Yok efendim kadınlığıymış,
gururuymuş, gündüz yüzüne bile bakmazken, gece kuzu gibi oluyormuş… Bir yudum alıp
devam ediyor şarabından; ona bu şekilde davranan adamla nasıl sevişsinmiş, ne
yapsa beğendiremiyormuş, herkesle canım cicim, ona gelince buz gibiymiş, psikolojisi
yerle bir olmuş… Anlatıyor da anlatıyor! Kalkıp gidiyor sonra, kocası
beklermiş!
Ama
o da ne? Bu kadının kocası da benim arkadaşım. Ondan dinliyorum bu sefer
olayları hiç merak etmediğim halde. Karısı öyle kıskançmış da, böyle inaçtıymış
da… Sırada ne var? Hah! “şöyle” dominantmış. O ne yapsınmış, onu evden
uzaklaştıran karısıymış, her şeyine karışıyormuş, her şeyini karıştırıyormuş!
Bir yudum alıp devam ediyor rakısından; ne yapsa olmuyormuş, kişiliğine
saldırıyormuş, ne varmış ara sıra iki arkadaşıyla kafa dağıtmaya çıksa, 10
yıllık beraberlik kolay mıymış, çoluk çocuk yokmuş, o da gezsinmiş…
Böğürüyor
adam, anlamıyorum bile ne dediğini, nereye varmaya çalıştığını. Saatine bakıp
evin yolunu tutuyor sonra, karısı beklermiş!
Bu
dertlenmeler silsilesi kısa periyotlarla devam ediyor aylarca… Sırasıyla bir
şarap içiyorum Steak House’ta, bir rakı içiyorum lakerdayla. Bekleyenim de yok
ya, kalkıp gidemiyorum onlar gibi bir anda. Derdi başından aşkın zaten, bir
kere de sen elini cebine atsan denmez ki! Hesaplar hep benden! Ye yiyebildiğin
kadar… İç dayanabildiğin kadar, üstüne ne derdin varsa anlat, ben de bütün gece
seni dinlemek yetmezmiş gibi, hesabı da ödeyip hafiflemiş ve hıyarlığı
belgelenmiş olarak kala kalayım masada! Aah, ah, bu da benim kanayan yaram. İki
satır sıkıştırıvereyim dedim araya!
Aylarca
devam ediyor bu şikayet ve ağlama süreci. Her seferinde kalkıp bekleyenlerine
geri dönüyorlar. Dönsünler, ne güzel, Allah ayırmasın. Ayırmasın da, bu ne
perhiz bu ne lahana turşusu? Nasıl koşa koşa gidiyorsun seni bu kadar
aşağılayan adamın kollarına? Ya sen? Sen neden çekiniyorsun 15 dakika
bekletmekten kişiliğini hiçe sayan kadını?
A
aa! Bir bakıyorum ertesi gün, cıvıl cıvıl bir mutluluk tablosu, romantik
restaurant’ın en görünen duvarından bana el ediyor! “N’aber, nasılsın?” iki
kelime… Fazla uzatmıyorlar sohbeti, geçip gidiyorum yanlarından, yaşadıkları
tüm kavga gürültüyü de beraberimde götürerek. Aşklarıyla başbaşa bırakıyorum
onları.
Telefonlar
kesiliyor sonra, mesajlar seyrekleşiyor. Şaşırmıyorum ama, hiç kafam karışmıyor
artık. Biliyorum, onlar öyle seviyorlar birbirlerini. Belki de öyle
renklendiriyorlar tuvali, mantıklı bir açıklama gerekmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder