2 Mart 2012 Cuma

Hır Gür Çiftler


İşte gerçek bir ikili, ayrılmaz bir bütün, mutlu beraberliğin sırrını çözmüş iki kişi! İşin seksüel boyutundan bahsetmiyorum. O da olabilir tabii bu ikilinin ilişkisinde, ama ben psikolojik, histerik, ve trajik boyutlarıyla ele almaya çalışacağım konuyu hiç bir birikimim ve dayanağım olmadan. İşin aslı, saçmalayacağım…

Unutmadan, hemen şu önemli mesajı iletmek istiyorum;
Siz siz olun, asla bu ilişkiye karışmayın!

Diğerlerinden ayırt etmek kolay değildir dışarıdan bakıldığında.  Bu nedenle, istemeden de olsa karışabilirsiniz, dikkat edin. Ya da en temizi, siz hiç kimsenin ilişkisine burnunuzu sokmayın.


Deli ederler adamı!

Vık vık vık söylenip duruyordu bir arkadaşım. Kocası öyle demiş de, böyle yapmış da, onu şöyle kırmış, özür bile dilememiş de… Yok efendim kadınlığıymış, gururuymuş, gündüz yüzüne bile bakmazken, gece kuzu gibi oluyormuş… Bir yudum alıp devam ediyor şarabından; ona bu şekilde davranan adamla nasıl sevişsinmiş, ne yapsa beğendiremiyormuş, herkesle canım cicim, ona gelince buz gibiymiş, psikolojisi yerle bir olmuş… Anlatıyor da anlatıyor! Kalkıp gidiyor sonra, kocası beklermiş!

Ama o da ne? Bu kadının kocası da benim arkadaşım. Ondan dinliyorum bu sefer olayları hiç merak etmediğim halde. Karısı öyle kıskançmış da, böyle inaçtıymış da… Sırada ne var? Hah! “şöyle” dominantmış. O ne yapsınmış, onu evden uzaklaştıran karısıymış, her şeyine karışıyormuş, her şeyini karıştırıyormuş! Bir yudum alıp devam ediyor rakısından; ne yapsa olmuyormuş, kişiliğine saldırıyormuş, ne varmış ara sıra iki arkadaşıyla kafa dağıtmaya çıksa, 10 yıllık beraberlik kolay mıymış, çoluk çocuk yokmuş, o da gezsinmiş…

Böğürüyor adam, anlamıyorum bile ne dediğini, nereye varmaya çalıştığını. Saatine bakıp evin yolunu tutuyor sonra, karısı beklermiş!

Bu dertlenmeler silsilesi kısa periyotlarla devam ediyor aylarca… Sırasıyla bir şarap içiyorum Steak House’ta, bir rakı içiyorum lakerdayla. Bekleyenim de yok ya, kalkıp gidemiyorum onlar gibi bir anda. Derdi başından aşkın zaten, bir kere de sen elini cebine atsan denmez ki! Hesaplar hep benden! Ye yiyebildiğin kadar… İç dayanabildiğin kadar, üstüne ne derdin varsa anlat, ben de bütün gece seni dinlemek yetmezmiş gibi, hesabı da ödeyip hafiflemiş ve hıyarlığı belgelenmiş olarak kala kalayım masada! Aah, ah, bu da benim kanayan yaram. İki satır sıkıştırıvereyim dedim araya!

Aylarca devam ediyor bu şikayet ve ağlama süreci. Her seferinde kalkıp bekleyenlerine geri dönüyorlar. Dönsünler, ne güzel, Allah ayırmasın. Ayırmasın da, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Nasıl koşa koşa gidiyorsun seni bu kadar aşağılayan adamın kollarına? Ya sen? Sen neden çekiniyorsun 15 dakika bekletmekten kişiliğini hiçe sayan kadını?

A aa! Bir bakıyorum ertesi gün, cıvıl cıvıl bir mutluluk tablosu, romantik restaurant’ın en görünen duvarından bana el ediyor! “N’aber, nasılsın?” iki kelime… Fazla uzatmıyorlar sohbeti, geçip gidiyorum yanlarından, yaşadıkları tüm kavga gürültüyü de beraberimde götürerek. Aşklarıyla başbaşa bırakıyorum onları.

Telefonlar kesiliyor sonra, mesajlar seyrekleşiyor. Şaşırmıyorum ama, hiç kafam karışmıyor artık. Biliyorum, onlar öyle seviyorlar birbirlerini. Belki de öyle renklendiriyorlar tuvali, mantıklı bir açıklama gerekmiyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder