6 Mart 2012 Salı

Kadınlar da Bıkmış Meğer


Yesho sana…

Kadınlar da bıkmış meğer, çoluk çocuktan, evden, kocadan… Şanslılarsa, çamaşır bulaşıktan değil de, evdeki “kadın”la uğraşmaktan…

Sadece erkeklere mahsus değil evden, evlilikten, çocuklardan kaçma hayalleri. Kadınlar da nefes almak istiyorlar sık sık, ama nerede o günler? Canı gibi sevdiği çocuklarını kime bırakıp da atacak kendini sokaklara? 
Babasına mı? Yok artık, daha neler! Her türlü ekrana kilitlenme konusunda dünyaya nam salmış birine nasıl çocuk emanet edilir ki? Kayınvalideye mi? Hah, tam adamı! Bir gece çocuklarla kaldı diyelim, kırk gün kırk gece lafını etmez mi? Anneannelerine mi? Onca zaman sonra annelik yapacağı tutmaz mı? “Yok kızım olmaz, bir başına, ne bu böyle!” demez mi?

Neyse ki bakıcıları var, onunla kalır çocuklar. Kalırlar tabii, neden olmasın, bir gece kalırlar. Ama kadının derdi, bir gece dışarı çıkmak değil ki! Kaçmak istiyor basbayağı evden! Üç beş gün yok olmak istiyor. Bir kerelik bir şey de değil, bunu ayda bir, en azından iki ayda bir yapabilmek istiyor.

Bunun yanında, arada bir çocukları bakıcıya, kocayı her nereye isterse oraya bırakıp geceleri de çıkmak istiyor. Keyfince içip sıçmak, kimseler ayıplamadan kusmak, rutine bağlamak istiyor kendine ayırdığı zamanları.

Bazıları beceriyor, çevreleri, onların da kendilerini bozma hakkı olduğuna inanan, desteklerini esirgemeyen insanlarla dolu olanlar yapabiliyor böyle şeyler. Koca, anne, kardeş, kayınvalide…

Çocukların büyümesi, kredinin bitmesi gibi şeyleri beklemek yerine, süregelen hayatın parçası kabul edip, bunlarla bir düzen kurmayı, bunlarla yaşamayı öğrenenler de, gönüllerince veya yetişebildiklerince yaşıyorlar hayatı, hiçbir şeyi kendilerine çok görmeden… Güzel bi’ şey!

Ama çoğu yapamıyor.
Tip 1
Alıp başını gitmek yerine, alıp başını gidene kızmak, daha büyük tatmin veriyor çoğuna! Bir ömür söylenmek dururken, kendine ayırdığı kısıtlı zamanı dilediği gibi değerlendirme fikri anlamsız geliyor, aklının ucundan bile geçmiyor hatta.

Evine, çocuğuna göstermesi gereken ilgiyi, kendine yöneltmenin vereceği muhtemel suçluluk duygusunu öyle bir kullanıyor ki! Önce altına girip bir güzel eziliyor, sonra katbekat büyüterek kendinden sektirip, kocasına yöneltiyor! Suçluluk duyacak hiçbir şey yapmadan hem de, kimseyi ihmal etmeden, kendini bir nebze olsun düşünmeden, sadece “duyabilirim” endişesiyle… Bu daha bir işine geliyor pek çok kadının. Çok ayıp bi’ şey! Hak ediyorlar işe, güce, eve gömülüp kalmayı.

Bazıları da var ki…
Tip 2
Hem çalışıp, hem çamaşır yıkıyorlar. Çocukların çamaşırları, kocanın çamaşırları… Çocuklarla da ilgileniyorlar yani, bakıcıları falan yok. Yapamıyorlarsa, bundan yapamıyorlar…

Yemek hazırlıyor, ev temizliyorlar. Kendileri temizliyor, “kadın”ları da yok. Süpürgenin de, yedek torbanın da yerini biliyorlar. Toz alıyor, yatak topluyorlar. 

Eğitimli kadınlar bunlar üstelik, mimarlar, doktorlar, danışmanlar… Her sabah çocukları okula bırakıp, işe gidiyor, vakti gelince alıp, eve dönüyorlar. Soğan doğrarken çocukların ödevlerini yaptırıyor, sofra kurarken, kocalarıyla şarap içip, sohbet ediyorlar…
  
Anneanne, babaanne falan da yok yakınlarda… Faturalardan arta kalan gelirlerini “babysitter”a veriyor, bir zamanlar (!) deli gibi aşık oldukları adamla, o günleri yad etmeye gidiyorlar fırsat buldukça. Veya arkadaşlarıyla o adamı çekiştirmeye… 

Ellerinde geldiğince vakit ayırıyorlar kendilerine, suçluluk duymadan. O kadar dolu ki hayatları, zamanları o kadar değerli ki, boş şeyleri kurup durup kafa ütülemiyorlar. Bıkmışlar ütünün her türlüsünden!

İşte bu kadınlar, gerçek eli öpülesi kadınlar, kaçacak delik aradıklarında, ne yapıp ne edip buluyorlar şikayet etmek yerine.

Yazık, çoğunuz anlamıyorsunuz bile neden bahsettiğimi! Hele de Tip 1’seniz, uydurdum zannediyorsunuz.

Her neyse, diyeceğim o ki, sadece erkeklere mahsus değil evden, evlilikten, çocuklardan kaçma hayalleri, kadınlar da bıkmış…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder