19 Mart 2012 Pazartesi

Alka Seltzer Günlerine Dönüş


Reklam mı kokuyor? Olsun, benim için bugüne kadar yaptıklarının yanında lafı bile olmaz…

Şurada kaç kişi görecek de öğrenecek bitmek bilmeyen faydalarını? Yasak koyucuların yerinde olsam, alkollü araç kullanmaktan önce malum efervesana yasak getirirdim. Gideceğiniz yere binbir türlü gidersiniz, ama ölümcül baş ağrısı ve ertesi gün bitmişliğini, göz açıp kapayıncaya kadar capcanlı bir kişiliğe dönüştüren başka bir formül bulamazsınız. Öyle bir nimettir gün ışımadan mumu söndürmeyenler için. B vitamini takviyesi şart yalnız!

Reklam yapmıyorum, memnuniyetimi paylaşıyorum karşılık beklemeden. Haa, olur da satışları patlarsa, “lütfen kabul ediniz” diyerek bol sıfırlı bir çek ve formülün doğduğu kutsal topraklara kısa bir seyahat önerirlerse, hayır demem tabii…

SMS’le sizi partilerine davet eden mekanlardan birindeyiz şimdi.
Mesaj gönderilecekler listesini neye göre hazırladıkları tam bir muamma. Ama enteresandır, nasıl ve nereden takip ediyorlar, neyi neyle ilişkilendiriyorlarsa, bir şeyleri doğru yapıyorlar. Beş yıllık evli hayatımda tek bir parti SMS’i almayan ben, aklınıza gelebilecek her türlü klüp tarafından mesaj yağmuruna tutuluyorum tekli hayatıma başladığım ilk günden beri. Kebapçılar birer birer düştü yakamdan, şimdi olayımız, Salı partileri, Perşembe partileri…

Israrla davet edenler, mekanın ofis tarafındakilerdir. Basıp dururlar SMS’i, mail’i, dur durak bilmeden gel gel yaparlar. Ama kapıdaki adam, ki asıl saygısını kazanmanız gereken odur, rezervasyon var mı diye sorar size yüzünüze aşina değilse. Eh, az buz zaman değil, o kadar uzak kalırsan öyle olur diyeceksiniz belki, ama olmaz! Onun işi hatırlamak, hatırlamıyorsa da adam seçmeyi bilmek. “Sen yenisin galiba!” der girersiniz içeri. Gerçekten yeniyse yer bunu, değilse ettiğiniz lafı bir güzel yedirir size!

Ne sıklıkta gidiyorduysam bir zamanlar o uzun kuyruklu yerlere, kapılarındaki sevgili adam seçiciler, başka başka yerlerde, yıllar sonra da olsa hatırlıyorlar beni. İyisi var kötüsü var içlerinde, her işte olduğu gibi. Elimi öpüp –başlarına koyma hıyarlığı göstermeden- bara kadar götürüyor, elimi tutup taksiye bindiriyorlar yalnız çıktıysam… Yürüyememem sarhoşluktan değil, 18 saattir üstünde durduğum 11 pont topuktan!

O ayakkabıyı çıkarırken başlayan kan deveranı nasıl bir acı verir bilir misiniz? Kadınsanız bilirsiniz, erkekseniz bilmezsiniz, çok uzun boylu kadınsanız da bilmezsiniz! Bilmeyin yani, çüş derler adama, hem de aynen deveye dedikleri manada!

Mekana geri dönüyoruz…
Cins cins tipler var içeride. Hangisini madara etsek diye bakınıyoruz etrafa. Ne yapalım, biz de böyle eğleniyoruz. Kırmızı pantolonlu erkek, çok net bir mesaj veriyor; “Tasarımcıyım ben”. Yırtık pırtık gömleği ve elinde kadın çantasıyla, kırıtarak pembemsi içkisini yudumlayan şahsiyet ise, gay tasarımcı.

Hafızamda böyle bir görüntü kalmaması için, anında arkamı döndüğüm Seksenler’den fırlama kenar mahalle güzeli, kapıdakilerden birinin arkadaşı olmalı.

Kötü turistler var bir de, sırt çantalarını bırakıp gelmişler ama her hallerinden belli buralardan olmadıkları.

Hepsini geçiyoruz, yeterince eğlenceli değiller. Ve nihayet o rastalı, kukuletalı, bebek yüzlü genç adam giriyor içeri. Ben adam diyorum ama, herkes şahit istiyor. Yakışıklı aslında, düşünüyorum da, hiç gerek yok kendini böyle hallere sokmasına.

Yürüyüşü, kimseyle göz göze gelmemeyi becererek etrafı süzen “Siz beni gördünüz, o yeter” bakışları, halleri, tavırları… O kadar ki, “cool”u resmederek tasvire kalksanız, modeliniz o olur!

Ve bir anda neye uğradığını şaşırıyor o kendinden emin kişilik, bardaki 40’lık hanımlardan birinin, yanağından bir makas alıp “Sen ne tatlı şeysin öyle” demesiyle. Hiç hazır olmadığı bu ani hamleyle sersemliyor, yüzündeki o serin rüzgar, yerini çocuksu, şaşkın bir gülümsemeye bırakıyor.

En hassas noktasından vuruyor sonra kadın, kukuletasıyla oynamaya başlıyor, arkadaşlarına gösterip gülüyor. Çembere alıyorlar biçareyi, gülümsemesinin ardına saklamaya çalıştığı korku ve utancı sadece onlar görüyor.

Kolay değil direnebilmek, tarz yapmış adamı tam da tarzından yakalıyor kadın, ve o havanın bini bir para hali, olmuş kadın kahkahaları ve giderek daralan çemberin içinde yok olup gidiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder