Bugün, bütün öğretmenlerin okullarına
gidip, “Çapulcu ne demek?” diye soran öğrencilerine, cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin ne olduğunu
anlatmaları gereken gündür!
***
Ben, bugüne
kadar hiçbir yürüyüşe, eyleme katılmamış ve üç gündür sokaklarda sabahlayan,
binlerce, yüzbinlerce “apolitik” Türk’ten biri olarak, gaz solumaya gidiyorsam
bunun bir sebebi var: uyku tutmuyor!
Sosyal
medyada tatil fotoğraflarını paylaşan, blog’unda ilişkilere bulaşan, vodka’yı tonikle
içen, 13 pont sivri topuklarla keklik gibi sekerek yürüyen ben, gözümde deniz
gözlüğü, sırt çantamda sulandırılmış mide ilacıyla, gaza gidiyorsam, bunun bir
sebebi var: benim paylaştıklarımı okuyan “arkadaşlarım” yazdıklarımın doğru
olduğunu biliyor, beni arıyor, bana soruyor! İlkokul öğretmenim benim yazdıklarımı okuyup, okuttuğunda, göğsüm kabarıyor!
Ben bir kişi
çıkıp 20 kişiye ulaşabildiysem, o 20 kişi de, kendi 20’sine ulaşacak. Hala evinde
oturan çok insan var. Hepimiz çıkıp o havayı solumak zorundayız, o insanları
görmek... Hayır, o insanlardan biri olmak zorundayız, bir kereliğine bile olsa.
Bugün de
gideceğim, gerekirse yarın da... Ama bu yeterli değil, konu, Taksim’de, Beşiktaş’ta toplanıp gaza gelmek değil! Konu, meydana çıktın, çıkmadın meselesi de
değil. Konu o sesi duymak, o sesin sahibi olmak.
Meydanlarda
insanlar sloganlar atıyorlar, “Sık bakalım, sık bakalım...”, iş bu kadar basit
değil. Herkes bağırıyor, “Hükümet istifa!” Daha neler söylüyorlar, ben de
söylüyorum, ben de bağırıyorum. Ama bu yeterli değil.
Çapulcu
diyor devletin başı bize, ayyaş diyor, ağzı olan konuşuyor diyor... Bu devlet
birdir, o da milletindir! Kimse çıkıp bizi aşağılayamaz, kimse bize alkolik
diyemez, hele de devletin başına çöreklenenler, asla!
İki gün önce
de aynı şeyi söylüyordum, şimdi de söyleyeceğim: Ben bu işleri bilmiyorum,
devlet nasıl yönetilir, hükümet nasıl istifa ettirilir, hak hukuk nedir, nasıl
korunur bilmiyorum. Ama sokaklarda bağıran millet bunu istiyor. O zaman,
öğrenmemiz lazım.
Tutun ki
çıktı istifa etti, varsayın dönmedi gittiği yerden, ne yapacağız? Elimizde
bayraklar şak şak alkış mı tutacağız marşlar söyleyerek? Yapalım tabii,
hakkımız... Ya sonra? Kaldığımız yerden şimdiki muhalefete, gelecekteki
iktidara saydırmaya başlayacağız bu sefer, enflasyon yükseldi, borsa düştü, belediyeler
tembelleşti, kardan yollar kapandı, işsizlik arttı! Ee? Ne yapmış olacağız o
zaman? Koskoca bir hiç!
Bu işler,
sık sık tekrar ediyorum, bilmeden yazıyorum, o yüzden öğrenmemiz lazım diyorum,
bu işler önce hukukla, sonra siyasetle çözülecek. “Apolitik” olmak “havalı”
değil artık, silkelenmemiz lazım.
“Parti mi
kuracağız?” diye sordum bir arkadaşıma. Dedi ki, “Zamanında melek
gibi adam kurdu da ne oldu? Yeniler sadece eskiye zarar verir! Değerlerimiz
eskiler, sahip çıkacağız! Atatürk’ün partisi bu yahu! Biz bıraktık bu adamlara
bu partiyi, önce babalarımız, şimdi biz!”
Benim babam
uğraştı Allah için, halam da... Bir ucundan tutmaya çalıştılar, olmadı.
Yeterince politik davranamadılar, ya da yeterince güçlü değillerdi,
hatırlamıyorum, küçüktüm. Şimdi büyüdüm, ve gördüm ki, Ata’mızın kurduğu
partiyi, bugün artık beğenmiyorsak, cak cuk etmek yerine, içine girip
düzeltmemiz lazım.
Bu artık
sosyal medya işi değil, iki satır yazılıp paylaşılacak iş değil...
Yolunu
yordamını bilenlerden öğrenip, ben de çevremdekilere öğreteceğim. Az buz adam yok etrafımda...
Ece Buyurgan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder