3 Haziran 2013 Pazartesi

Bu Devlet Birdir, O da Milletindir!



Bugün, bütün öğretmenlerin okullarına gidip, “Çapulcu ne demek?” diye soran öğrencilerine, cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin ne olduğunu anlatmaları gereken gündür!
***

Ben, bugüne kadar hiçbir yürüyüşe, eyleme katılmamış ve üç gündür sokaklarda sabahlayan, binlerce, yüzbinlerce “apolitik” Türk’ten biri olarak, gaz solumaya gidiyorsam bunun bir sebebi var: uyku tutmuyor!

Sosyal medyada tatil fotoğraflarını paylaşan, blog’unda ilişkilere bulaşan, vodka’yı tonikle içen, 13 pont sivri topuklarla keklik gibi sekerek yürüyen ben, gözümde deniz gözlüğü, sırt çantamda sulandırılmış mide ilacıyla, gaza gidiyorsam, bunun bir sebebi var: benim paylaştıklarımı okuyan “arkadaşlarım” yazdıklarımın doğru olduğunu biliyor, beni arıyor, bana soruyor! İlkokul öğretmenim benim yazdıklarımı okuyup, okuttuğunda, göğsüm kabarıyor!

Ben bir kişi çıkıp 20 kişiye ulaşabildiysem, o 20 kişi de, kendi 20’sine ulaşacak. Hala evinde oturan çok insan var. Hepimiz çıkıp o havayı solumak zorundayız, o insanları görmek... Hayır, o insanlardan biri olmak zorundayız, bir kereliğine bile olsa.

Bugün de gideceğim, gerekirse yarın da... Ama bu yeterli değil, konu, Taksim’de, Beşiktaş’ta toplanıp gaza gelmek değil! Konu, meydana çıktın, çıkmadın meselesi de değil. Konu o sesi duymak, o sesin sahibi olmak.

Meydanlarda insanlar sloganlar atıyorlar, “Sık bakalım, sık bakalım...”, iş bu kadar basit değil. Herkes bağırıyor, “Hükümet istifa!” Daha neler söylüyorlar, ben de söylüyorum, ben de bağırıyorum. Ama bu yeterli değil.

Çapulcu diyor devletin başı bize, ayyaş diyor, ağzı olan konuşuyor diyor... Bu devlet birdir, o da milletindir! Kimse çıkıp bizi aşağılayamaz, kimse bize alkolik diyemez, hele de devletin başına çöreklenenler, asla!

İki gün önce de aynı şeyi söylüyordum, şimdi de söyleyeceğim: Ben bu işleri bilmiyorum, devlet nasıl yönetilir, hükümet nasıl istifa ettirilir, hak hukuk nedir, nasıl korunur bilmiyorum. Ama sokaklarda bağıran millet bunu istiyor. O zaman, öğrenmemiz lazım.

Tutun ki çıktı istifa etti, varsayın dönmedi gittiği yerden, ne yapacağız? Elimizde bayraklar şak şak alkış mı tutacağız marşlar söyleyerek? Yapalım tabii, hakkımız... Ya sonra? Kaldığımız yerden şimdiki muhalefete, gelecekteki iktidara saydırmaya başlayacağız bu sefer, enflasyon yükseldi, borsa düştü, belediyeler tembelleşti, kardan yollar kapandı, işsizlik arttı! Ee? Ne yapmış olacağız o zaman? Koskoca bir hiç!

Bu işler, sık sık tekrar ediyorum, bilmeden yazıyorum, o yüzden öğrenmemiz lazım diyorum, bu işler önce hukukla, sonra siyasetle çözülecek. “Apolitik” olmak “havalı” değil artık, silkelenmemiz lazım.

“Parti mi kuracağız?” diye sordum bir arkadaşıma. Dedi ki, “Zamanında melek gibi adam kurdu da ne oldu? Yeniler sadece eskiye zarar verir! Değerlerimiz eskiler, sahip çıkacağız! Atatürk’ün partisi bu yahu! Biz bıraktık bu adamlara bu partiyi, önce babalarımız, şimdi biz!”

Benim babam uğraştı Allah için, halam da... Bir ucundan tutmaya çalıştılar, olmadı. Yeterince politik davranamadılar, ya da yeterince güçlü değillerdi, hatırlamıyorum, küçüktüm. Şimdi büyüdüm, ve gördüm ki, Ata’mızın kurduğu partiyi, bugün artık beğenmiyorsak, cak cuk etmek yerine, içine girip düzeltmemiz lazım.

Bu artık sosyal medya işi değil, iki satır yazılıp paylaşılacak iş değil... 
Yolunu yordamını bilenlerden öğrenip, ben de çevremdekilere öğreteceğim. Az buz adam yok etrafımda... 


Ece Buyurgan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder