Atatürk’ü seven 80 milyon kişi aramaktan
vazgeçin artık!
Bize
vatanını seven iki üç yüz kişi lazım sadece!
Vatanını
gerçekten seven, Türk’üm diyen birkaç yüz kişi…
Bu
cumhuriyet, sosyal medyada çığırtkanlık yaparak kurulmadı!
Bu
cumhuriyet, Atatürk’ü seven 80 milyon kişiyle de kurulmadı!
Dişle,
tırnakla kuruldu bu cumhuriyet, inançla kuruldu.
İleri
görüşlü bir lider çıktı, aydınları topladı, planladı, düşündü taşındı, tartıştı
ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu!
Sonra ne mi
yaptı? Bize emanet etti!
Peki biz
kimiz?
“Ey Türk
Gençliği”yiz… Nereden biliyoruz? Yıllar önce her sabah bizi sınıflarımızda
karşılayan hitabeden, bağıra bağıra söylediğimiz andımızdan… Yüreğimize,
beynimize kazınan cümlelerden…
Maalesef o
“Türk Gençliği”, okullarda, tören salonlarında kaldı… O “Türk Gençliği”, ben
yaşlandım dedi geri çekildi, o “Türk Gençliği”, ben para kazanayım da nasıl
olsa biri çıkar bu işlere bakar dedi…
Baktı da…
Bakıyor hala birileri bu işlere, kendi bildiği gibi bakıyor, biz de o
birilerine bakıp duruyoruz oturduğumuz yerden, hiçbir şey yapmıyoruz, kılımızı bile
kıpırdatmıyoruz!
Şikayet edip
söylenmekten, ona buna bok atmaktan başka bir şey yapmıyoruz, ha tabii, bir de
tweet!
En karşı
çıkanımız ne yapıyor?
Gidip Gezi
Parkı’nda ağaçları koruyor?
Peki ağaçları
mı koruyorlar gerçekten?
Hayır!
Onlar, şu anda ve günlerdir Gezi Parkı’nda biber gazıyla beslenenler,
demokrasiyi korumaya çalışıyorlar! Ben yaptım oldu zihniyetine karşı
çıkıyorlar! Çığlıklar atıyorlar oturdukları yerde, birileri bu gidişe dur desin
diye!
Yanlış
anlaşılmasın, ne sosyal medyada yapılan çağrılara, paylaşımlara, ne de Gezi
Park’ında toplanan eylemcilere karşıyım, olamam da!
Herkes
elinden geleni, kendi bildiği gibi yapıyor. O paylaşımlar olmasa, o gazdan
astım krizlerine girenler, yüzleri gözleri şişenler, tazyikli suyla oradan
oraya savrulanlar olmasa, ben rahat ofisimde oturup yaz planları yapmaya devam
edecektim bir çoğunuz gibi! Bodrum’a mı gidelim, Fethiye’ye mi? Hepinizde bu
sorunun bir cevabı olduğundan eminim! Ben Bordum’dayım mesela…
Düzenimizi
bozmayalım, arada bir iki söylenelim, şikayet edelim ki ilgisiz görünmeyelim! Kimden
şikayet ediyoruz peki? Karşı çıktığımız onca şey olup biterken, oturduğumuz
yerde, kimden, neden şikayet ediyoruz?
Hükümetten
mi? Niçin? Doğru bildiklerini yaptıkları
için mi? Beğenmiyor muyuz o doğruları? Madem öyle, siz gidin artık diyebiliyor
muyuz bugünkü yönetime? Hayır!
Neden? Çünkü
hepimizin bir işi var devlet kapısında halletmesi gereken! Devlet bu yahu,
başımızdan eksik olmasın dediğimiz devlet!
Şikayet
ettiğimiz, genel anlamda devlet değil, sadece bugünkü yönetim mi diyorsunuz? Tabii,
o zaman durum farklı!
Peki o zaman
ne yapıyoruz?
Hemen bir
günah keçisi buluyoruz ve Kemal Kılıçdaroğlu’na bok atmaya başlıyoruz acilen! Beceriksizmiş,
cibiliyetsizmiş!
“Ey Türk
Gençliği!”
Kimse
üzerine alınmıyor biliyorum ama, atıp tutmakla olmaz bu işler, birilerini günah
keçisi yapmakla, Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçlamakla olmaz! Kemal Kılıçdaroğlu bu
ülkeyi yönetecek adam olmadığı gibi, yönetenlere muhalafet yapabilecek bir
kişilik de değildir!
Kemal
Kılıçdaroğlu, belediye seçimlerine aday olup, kendini sevdirmiş, adaylığı
döneminde yandan yandan, ufak ufak, ona buna verip veriştirmiş, iyi huylu,
temiz kalpli, dürüst bir memurdur! İyi huylu adamdan politikacı olmaz! Temiz
kalpli, dürüst politikacı olmaz! Kemal Kılıçdaroğlu politikacı değildir,
memurdur. Bunu kendisinin de bildiğinden adım gibi eminim!
Ne yapsın
Kemal Kılıçdaroğlu? Bırakıp gitsin mi? Gitsin, tamam! Kime bırakacak peki
meydanı? Var mı yerine geçecek biri? Bilindik isimlerden, günümüz
siyasetçilerinden bahsetmiyorum, size soruyorum… Var mı ortaya çıkıp, ben bu
memleketi gerektiği gibi yönetirim, bu cumhuriyete sahip çıkarım diyen bir baba
yiğit? Yok mu? Hadi siz yapamazsınız diyelim, çevrenizde de mi yok?
Benim var!
Eminim sizin de var! Bir, üç beş kişi mutlaka var...
Ama ne
yapıyoruz biz ve o üç beş kişi? Pazarlama dâhisi olmaya çalışıyoruz dijital ortamlarda...
Takipçi artırmaya, karmaşık cümlelerle kafa karıştırıp ürün sattırmaya çalışıyoruz.
Bir çoğumuz üretmiyor bile artık, sadece olanı pazarlamakla meşgulüz! Kurumsal
ortamlara yakışacak kıyafetler alıp, Boğaz’a nazır barlarda içkilerimizi yudumluyoruz
bir şeylerden şikayet ederek! Kafalar güzelleşene kadar o da...
Amerika’ya
yerleşme planları yapıyoruz bir de, çocuklarımızı başka memleketlerde
doğuruyoruz her ihtimale karşı!
Şimdi karıştırın
şöyle bir facebook hesabınızı, linkedIn bağlantılarınıza bakın, yerinizden
kalkmıyorsanız, en azından bunu yapın! 80 milyon kişiden biri olmaktan vazgeçin
artık! Etrafınızdaki birlere odaklanın! İki üç yüz kişi lazım sadece, vatanını
gerçekten seven, Türk’üm diyen birkaç yüz kişi…
80 milyonu
tanıyan sosyologlar, tarihçiler lazım cumhuriyete sahip çıkmak için... Toplumu
tanıyan, geleneklerimizi, tarihimizi, kültürümüzü bilen aydınlar, eğitmenler...
Onlara hitap
edebilecek, ağzı laf yapan politikacılar lazım sonra, az dürüst, çokça yalancı,
ama kesinlikle laik ve vatansever... Yanlarında iyi ekonomistler, iyi hukukçular,
yöneticiler... Yeni siyasi partiler, koltuk sevdası olmayan, bireysel
çıkarların ikinci planda kalacağı (olmayacağı demiyorum!), Türkiye
Cumhuriyeti’nin her şeyden üstün tutulacağı yapılar...
Neyi nasıl
söyleyeceğini bilen reklamcılar, hedef kitleyi belirleyip ona uygun stratejiler
geliştiren pazarlamacılar, her türlü ürüne mükemmel ambalajlar hazırlayan,
içindeki zararlı maddeleri 5 punto ile yazan tasarımcılar lazım...
Bu kez
gofret için değil, millet için!
Atıp
tutmayayım, ben bilmiyorum bu işleri... Bir devlet kimlerle yönetilir
bilmiyorum, ne lazımdır, ne değildir bilmiyorum...
Burada
yazdıklarımı çıkıp bir yerde söylesem, iki soruyla alt ederler beni... Biri
çıkıp dese ki, kızım konuşuyorsun da, şunu şunu bilmeden konuşuyorsun! Evet
bilmiyorum, o yüzden ortaya çıkıp bu devleti adam gibi yönetirim demiyorum! Ne
devlet yönetiminden anlarım, ne politikadan, ne tarihimizi bilirim adam gibi,
ne de diğer ülkelerle ilişkileri, dış politikaları...
Ama bilen,
anlayan insanlar tanıyorum, arkadaşım olan aydınlar! Korkum şu ki, bunu
okuduklarında “Kızım manyak mısın sen?” diyecekler bana, en yakınımdakiler
bile! “Memleketi sen mi kurtaracaksın?” diye soracaklar.
Evet, ben
kurtaracağım! O akıllı dediğim, aydın bildiğim, güvendiğim, becerikli,
nitelikli adamları tek tek bulup çıkararak başlayacağım oturdukları delikten.
Kendime çok
güvendiğimden, bir ot zannettiğimden değil! Buraya Atatürk’ün Gençliğe
Hitabesi’ni ekleyip eklememe konusunda tereddüt ettiğimden, “acaba suç mudur”
dediğimden!
Keşke her Türk genci birazcık kafa yorsa bu konularda.İnan her şey daha farklı olabilir.Bir kez daha takdir ettim seni..
YanıtlaSil