Beni kollayıp koruyan babama, ihtiyacım olduğunda aklımı başıma getiren kardeşime ve hayatıma girip çıkan, akıl veren, fikir alan, destek olan, ağzıma sıçan tüm erkeklere, teşekkürü borç bilirim.
Babamın her
banyodan sonra saçlarımı kurutması bugün gibi aklımda. Üşenmeden,
dakikalarca...
Kardeşimin,
ergenlik çağımızdan beri beni, kendi arkadaş çevresinden ayırmayarak, bir
erkekten beklenecek her türlü orospu çocukluğunu görerek ‘büyümemi’
sağlaması... Zaman zaman kızdığım, ama beni ben yapan... İyi mi kötü mü bilemediğim!
Dört
yaşındayken evlenme teklif ettiğim piç kurusunun, bana ‘Hayır, ben Ayşe’yle
evleneceğim’ diyerek, çocukluk aşkı dediğimiz şeyin bile, tek taraflı ise ne
kadar dumur edici olabileceğini öğrettiği gün! Kendi kendine gelin güvey olma
durumunu, o küçücük yaşta anlamamı sağlayan...
İki gönül
bir olunca seyran olmadığını birlikte yaşayarak gördüğümüz o samanlıkta
bıraktığım eşim! Bir kibrit çakıp, arkama bile bakmadan...
Ne olursa
olsun hiçbir şey, hiç kimse için fazladan ödün vermemem gerektiğini öğreten
ikincisi...
Sahi, neden
evlenir ki insan ikinci kez?
Karılarını,
sevgililerini nasıl aldattıklarını hiç çekinmeden benimle paylaşan, ‘erkektir,
yapar’ söylemini, fazla kurcalamaya gerek görmeden kabullenmemi sağlayan
‘arkadaşlarım’!
Size
geliyorum, erkek benim!
Akıl almaz
dediğimiz şeyler olur hayatta.
Almaz! Akıl, ilim irfan içindir. Başka yerde yorulmaz.
Gözlemleme, algılama, yorumlama, uygulama, hepsi bu! Düşünmeden, baş ağrısı
çekmeden...
Bir kendini
biliyor, bir de diğerlerinin onunla paylaşmakta sakınca görmediklerini... Bazı
detaylar var ki, kaldırmaz erkek geyiği, girmez hiç. Bana anlattı ama o... O
da, o da, öbürü de. Fil hafızası, hiçbirini unutmadım!
Erkek gibi
kadın olmak...
Erkek gibi
konuşup, erkek gibi giyinmek, küfretmek, kapı açmak, sandalye çekmek değil.
Her bir hücresiyle
kadın olup, dişiliğiyle erkeğin iliklerine kadar işlemek, beyninden vurmak,
umursamadan...
Erkek
olmak!
Onu
tanımak...
İçini okumak değil, suretiyle yetinmeyi öğrenmek. Ondan öğrenileni, ona
öğretmek, kabullenmek zorunda bırakmak...
Çizginin
ötesine geçmeye çalışmadan, sınırı zorlamadan, diğer tarafta kendi olmaya devam
etmek, kendini aramak, bazen bulmak.
Birlikte
yaşananlara, paylaşılanlara, fazladan zerre kadar anlam yüklemeden, hayatı anda
yakalamak. Zamanı gelince, bazen de gelmeden toparlanıp çıkmak, veya kılını bile
kıpırdatmadan arkasından bakmak... Hatta bakmamak!
Ama hepsinden
önemlisi, tüm bunları, düşünmeden, planlamadan, uğraşmadan yapmak, içinden
gelerek, fark etmeden...
Gelen ağam,
giden paşam!
Sıçtık! Daha da
kimse yaklaşmaz bana :)
Son cümle süpermiş:)))
YanıtlaSilSen daha süpersin, her lafın bir tivit :)
Silİçimde bir sevgi ki gönül bir olunca
Samanlık seyranmış birde bana sorsa
El kızı doyar mı çavdar ekmeğiyle
Babası büyütmüş baklava börekle
Geriye ne kaldı bir kuru sevdayla
Ne köy olur benden ne de kasaba
Hehe, al sana yorum :D
Şiir süper olmuş ”Salomon le magnifique” :)
YanıtlaSilGelen agam, giden pasam kismi favorimdir. Kalemine saglik ;-)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, gözünüze sağlık :)
Sil