7 Kasım 2012 Çarşamba

Adam Olamayız



Çünkü kadınız!

Ne yapmaya çalışıyorsun ki böyle? Sana mesaj atıyorum cevap vermiyorsun. Arıyorum, döneceğini söylüyorsun, dönmüyorsun. Sana aşık olmaya karar verdim anlamıyorsun! Kararlıyım bak, aşık olacağım sana! Kıymetini bil sersem!

Zavallım “bi’ dur” diyecek olur...

Ne durması, daha ne kadar duracağım? Bıktım senden!

Hep aynı terane değil mi? Hep aynı şeyleri yazıyorum, ben de sıkıldım, gerçekten...

Ama hikaye değişmiyor ki, ben ne yapayım?

Kadında bir telaş! Kalbinin pır pır etmesi lazım acilen. Son pır pırın üzerinden aylar, belki yıllar geçmiş. Aşık olup, diz dibinde oturma hayalleri kuruyor.

Aşk kadınıyım ben, aşık olmam lazım!

Agresifleşiyor tabii aşkı bulma süreci uzadıkça... Yakınlaşmaya çalıştıkça uzaklaştırıyor karşısına çıkan, içinde kopan fırtınadan habersiz adamı.

Gergin çünkü, bir sürü belirsizlik uzanıyor önünde. Ne yapacağını bilemiyor, bir stres ki tarifi mümkün değil!

Aşk kapıyı ne zaman çalacak sorusu cevapsız. İlk görüşte mi, ikinci de mi bilmiyor. Nasıl bir adam olacağını kestiremiyor. Neler hissedecek, neler yaşayacak, bugüne kadarkilerden daha mı güzel olacak, düşünüp duruyor.

Anlatılmaz bir koşuşturma var içinde. İlk elektrik, ilk öpücük, ilk sevişme, her türlü ilkin heyecanı sarmış ruhunu, diğer yarısını arıyor.

O ilk heyecanın arkasından gelecek dinginliğin hayalini kurmaya başlıyor sonra. O alışkanlığın, o vazgeçilmezliğin.

Bir masal dünyası düşlediği, bir ömür süren mutlulukları anlatan, içinde çocuklar, çiçekler, köpekler olan, huzur olan.

Huzur yok! Huzur camide!

“Aşk kadınıyım” ben diyor, aşkı arıyor acilen.

Ona göre kesin olan tek şey, durumun aciliyeti, bana göre ise vehameti.

Yahu insan mutlu olacağım diye strese girer mi? Hadi girdi diyelim, karşısındakini bu girdaba sokar mı? 

Aceleye gelmeyen mutluluk, aceleyle gelir mi? Koşar mı? Zıplar mı? Taklalar atar mı? Adamın başının etini yer mi mutluluk? Hem öyle her deliğe bakarak bulunan mutluluktan hayır gelir mi?

Hepsi bir yana, mutluluk saklanır mı?
 
Ama abla gergin, duymuyor, durmuyor!
Gel işte, sev işte. Aşık ol, divane ol, çok şey mi istiyorum?

Çok şey istemiyor da, ilk günden istiyor. Her zaman ve giderek daha fazla istiyor. Sıkıntı var!

Sevmiyor, dün geçti, bugün geçti, sevmedi, sevemedi. Sevseydi. Yoksa sevdi mi? Ben mi anlamadım? Yarın sever mi? Arasam mı? Beklesem mi? Ah kalbim, of midem!

Adamın hiçbir şeyden haberi yok hala. Ortada fol yok yumurta yokken, ruh hali yerlerde...

Aramadı, aramadı, aramadı!

Anladık Allah’ın cezası! Aramadı!

Bir anda deliriyor sonra. Kendi kendine, durup dururken deliriyor. Akışına bırakıp sakin sakin beklemek yerine, kurup kurup efeleniyor.

Görürsün bak, her yerden sileceğim seni! Kalbimden, “feys”imden her yerden!

2 yorum:

  1. Bunun erkek versiyonu da var. Herhalde mutlulugu kendi icinde baslatmayi dusunmemis, dsarida aramis, bir ara buldugunu sandiginda da paylasma anlayisi karsisindakine uymamis, bitince de yine ayni davranisi tekrar etmis bir insan bu bahsettigin turden mutlulugun ugruna kendisini oradan oraya savuruyor herhalde. Kendi kendimize mutlulugun bir "beceri" gibi pratigini yapmazsak hep bekleyen oluyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Erkeği de kadını da aynı aslında Olgu.
      Mutluluk çeke çekiştire gelmiyor, ama dediğin gibi beklemekle de olmuyor...

      Sil